|BELGE-DOKÜMAN|                                                                             |Anasayfa |  

      
       ETİK AÇIDAN AIDS ve HEKİM SORUMLULUĞU
 

Dr. Nesrin Çobanoğlu
Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Üyesi
hiv@tr-net.net.tr

Giriş ve Kavramsal Çerçeve

  • 1-Tıbbi etik ilkeler açısından hekim sorumluluğu
    • Aydınlatma ve Özerklik ilkesi
    • Sır saklama ilkesi
    • Yararlılık ilkesi
    • Adalet ve eşitlik İlkesi
  • 2-Bildirim zorunluluğunun etik boyutu
    • Hekimin hastasına karşı sorumlulukları
    • Hekimin toplumsal sorumluluğu
    • Hekimin öteki hekimler ve sağlık personeline karşı sorumluluğu
    • Hastane yönetiminin sağlık personeline ve hastalara karşı sorumluluğu
  • 3-Etik kuramlar ışığında zorunlu HIV testi
    • Kantiyen kuram
    • Utilitaryen (yararcı) kuram
    • Komunitaryen kuram
    • Liberal kuram
  • 4-Değerlendirme ve sonuç

Giriş ve Kavramsal Çerçeve

Hekim sorumluluğu açısından hasta- hekim ve toplum - hekim ilişkileri, yeni sorgulamalara, yeni açılımlarla yanıtlar aramayı gerektirmektedir. Sosyal, etik ve hukuki boyutları olan ve çağın vebası diye de adlandırılan AIDS, yerleşik değer kavramlarını sarsıcı etik sorunlar yaşanmasına yol açmaktadır.

AIDS ülkemizde son yıllarda artan oranlarla görülmektedir. İlk yıllarda ve yaygın hastalık saptanan ülkelerde AIDS yayılım hızı yıllara göre geometrik hızlı artış göstermiştir. Bu hızlı hasta artışı sırasında gelimiş ülkeler bilimsel destek fonlarının önemli bir bölümünü bu hastalıkla ilgili araştırmalara ayırmışlardır. Henüz, etkinliği kesin saptanmış bir aşı veya hastalığı yokedici bir tedavi yöntemi bulunamamıştır. Bununla birlikte hastalığın seyri üzerine olumlu etkisi olan bazı ilaçlar bulunmuştur. Bulaşma yolları tanımlanmış ve virusun yapısı ileri derecede çözümlenmiştir. Fakat başdöndürücü hızla ilerleyen tıbbın yetersiz kaldığı bu hastalık, profesyoneller ile hasta ilişkilerinin etik yönüne teknolojinin getirdiği yenilenme ve karmaşıklaşma fonunda bir ayna tutulmasına yolaçmıştır. Bu yazı kapsamında, hekimin etik sorumluluğu açısından, AIDS hastası - hekim ilişkisi çeşitli etik ilke ve kuramlar ışığında değerlendirilecektir.

Kavramlar

HIV; Human Immunodeficiency Virus, İnsan bağışıklık sistemini çökerten virus anlamında, AIDS hastalığına yolaçan virusun ismidir. HIV + virusla enfekte olmuş anlamındadır. HIV insana çeşitli yollarla bulaşır. Bu bulaşma yolları tıbbi olarak saptandığından hastalığa karşı elimizdeki en güçlü toplumsal silah korunmadır. HIV le enfekte kişi bulaştırıcıdır fakat yıllarca hastalanmayabilir.

AIDS; Acquired Immuno Deficiency Syndrom, edinsel immün yetmezlik sendromu olarak tanımlanmaktadır. HIV ile enfekte kişide çeşitli hastalık belirtileri birarada görülmeye başladığında AIDS'ten sözedilir.

Sorumluluk; Fr. Responsabilité, İng. Responsability, Üstüne aldığı herhangibir işten dolayı kendine sorulduğunda yanıtlamakla yükümlü kişinin niteliği … Üstlendiği işin hesabını verme yükümünü dile getirir. Arapça sual teriminden türetilen mes'uliyet, dilimizde soru kökünden türetilmiş sorulabilirlik anlamındadır. Avrupa dillerinde ise tersine yanıt anlamını içeren kelimelerden türetilmiştir.

1-Tıbbi Etik İlkeler Açısından Hekim Sorumluluğu

Aydınlatma ve özerklik ilkesi ;

Aydınlatma ;Hekim hastasını hastalığı hakkında bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu bilgilendirme açık, anlaşılabilir bir dille ve ve hastanın kültür düzeyine uygun şekilde sevecen bir yaklaşımla anlatılmalıdır. Hekim yargılayıcı değil hastalık hakkında bilgilendirici olmaya özen göstermelidir.

Hekim öncelikle hastalığı hastaya tanıtmalı sonra bulaşıcı olduğunu belirterek bulaşma yollarını anlatmalıdır. Burada hastanın sorumluluk duygusunun desteklenmesinde hekimin yaklaşımının büyük önemi vardır. Uygun yaklaşımla bulaştırıcılıktan korunma için yapması gerekenleri aktarmak hekimin hastasına karşı önemli bir yükümlülüğüdür. Toplumsal önyargıların bu kadar fazla olduğu bir hastalıkta bilgilendirme önemli ve hastanın prognozunda belirleyici olabilmektedir.

Hekim hastasını hastalığın klinik gelişimi hakkında da bilgilendirmelidir. Böylelikle ilerde ortaya çıkabilecek bakım gereksinimi ve mental durumunda oluşabilecek bozukluklar hakkında aydınlatılmış olmalıdır.

Özerklik İlkesi ; Hasta yeteri kadar bilgilendikten sonra kendisiyle ilgili, bağımsız olarak düşünüp karar verebilme ve bu karar doğrultusunda eylemde bulunma yeterlik ve yetkinliğine sahipse özerklik ilkesi gündemdedir. Gelişen hasta hakları kavramıyla orantılı olarak özerklik ilkesi hekimlik uygulamalarında yer almaktadır.

Özerklik ilkesinin yaşama geçirilmesinde hekim-hasta arasındaki bilgisel eşitsizliğin gereken oranda giderilmesi ve hastanın düşünüp, karar verip kendisi için uygun gördüğü eylemi uygulayabilmesi gereklidir. Hekim bilgilendirme ve hastasının yararına saygı gösterme şeklinde bu ilkenin yaşama geçmesine yardımcı olur.

Hekim, hastalık ilerledikçe bakıma gereksinim duyacağı ve mental işlevselliğinde oluşacak aksaklıklar konusunda bilgilendirdiği hastasının alacağı kararların yaşama geçirilmesi için zaman kazanmasına ve hastanın tedavi sürecinde kararlara katılımına bu ilke doğrultusunda davranarak olanak tanımalıdır. Bununla birlikte hastaların limitsiz bir özerkliği diğer hastalar ve toplum açısından problem doğuracak şekilde eylemlere yol açıyorsa, bu noktalarda özerkliğin sınırları çizilmelidir.

Hekimler bilgisel üstünlükleri nedeniyle özerklik ilkesini, yararlık ilkesi lehine göz ardı edebilmektedirler. Burada hasta yeterliliği söz konusuysa, hastanın özerkliğine saygı göstermeye özen gösterilmelidir. Yapılan bir araştırmada hekimler ve hemşirelerin yararlılık ve özerklik kavramını algılayış ve klinik uygulamalarında yer verme anlamında öncelikle kişisel karakter özelliklerinin daha çok belirleyici olduğu, bununla birlikte mesleki olarak da farklılık içeren biçimde davrandıklarını saptamışlardır. Hemşireler özerklik, doktorlar yararlılık ilkesini uygulamaya yatkın bulunmuşlardır.

Sır Saklama İlkesi ;

Hipokrat andıyla vurgulanan sır saklama ilkesi, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü ile vurgulanmıştır. TCK.198. md. sinde de hekimin sır saklama ilkesi yükümlülük olarak tanımlanmıştır. Bu konuda da diğer ilkelerde olduğu gibi hekimin sorumluluğunu etik açıdan irdeleyeceğiz.

Hekim mesleği gereği ulaştığı bilgileri sır olarak saklamak zorundadır. Kişinin HIV + olması da bu sırlardan biridir. Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nun 57. Md. si 64. Md. yaptırımıyla bulaşıcı hastalıkların bildirilmesini zorunlu kılar. Bu konuyu bildirim zorunluluğu başlığında değerlendireceğiz. Burada vurgulayacağımız nokta kişinin özel bilgilerini saklamanın hekim-hasta arasındaki sözleşme gereği, güven sağlayıcı önemli bir ilke olduğu için çok zorlayıcı yaşamsal bir sebep, reddedilmesi başka değer kayıplarına yol açacak hukuki bir şahitlik durumunda veya hastanın onayı dışında asla açıklanmamalıdır. Hastanın homoseksüel olması veya başka bireysel özellikleri her koşulda sır olarak kalmalıdır.

Yararlılık İlkesi ;

Başkalarına yardımcı olma anlamına gelen yararlılık terimi, hekimlik uygulamalarında hasta bireylerin yararını artırmaya yönelik eylemler olarak, "her tür koşulda hasta yararına öncelik verilmelidir" şeklinde yükümlülük haline getirilerek yararlılık ilkesine dönüştürülmüştür. Mutlak yararlı olmak ve yararla zararın dengelenmesi diye iki grupta değerlendirilebilir. Son yıllarda artan hasta hakları ve aydınlatılmış onam kavramlarıyla hastanın özerkliğine saygı ilkesiyle hekim tarafından değerlendirilen yararlılık ilkesi zaman zaman çatışmaktadır. Koşullara göre değişen biçimde temellendirilmek koşuluyla uygun olan ilke kullanılmalıdır.

AIDS'linin yararına olacak konularda hekim yarar-zarar dengesini yarar lehine sağlayarak karar vermelidir. Bu alanda örnek olarak iki araştırma konusu çerçevesinde örnekler vermek istiyorum. Böylece daha somut değerlendirme yapmak mümkün olacaktır. ABD'de yapılan bir çalışmada "AIDS, acil operasyonlar ve infeksiyon kontrolü" değerlendirilmiştir. AIDS bulaşıcı, tedavisi olmayan ve öldürücü bir hastalıktır. Cerrahi operasyonlarda cerrahlar ve ekipleri risk altındadırlar. Hatta cerrah aileleri de doğrudan risk altındadır. Cerrahlar bazen bu nedenlerle AIDS'lileri ameliyat etmeyi reddetmektedirler. AIDS'li biri ileri hastalık dönemlerinde bazı palyatif cerrahi operasyonlara gereksinebilir. Bu vakaları iyi değerlendirmek ve yarar-zarar dengesini kurmak gerekir. Bunlar zayıf, enfeksiyonlara karşı direnci azalmış ve mortalite riski yüksek gruplardır. Operasyon yerine destekleyici tedavi tercih edilebilir. Burada karar cerrah, infeksiyoncu ve diğer ilgili uzmanlar tarafından ortaklaşa ve yararlılık ilkesi doğrultusunda alınmalıdır. Buradaki karar ve dilemma zordur ama o kadar yaşamsal değildir. Cerrah, seçim yapabilir. Operasyonu risklerin tamamını düşünerek reddedebilir. Birde, AIDS'linin yaşamsal acil operasyona gereksinim duyduğu vakalar vardır. Bu AIDS nedeniyle ortaya çıkan bir aksaklığın giderilmesinden öte acil yaşamsal niteliktedir. Operasyon yapılmazsa ölecek veya yaşam kalitesi çok bozulmuş olacaktır. Bu durumda cerrahın hastanın yaşamsal önem taşıyan operasyonunu reddedip etmemesi durumundaki dilemma operasyonun yapılması lehinedir. Cerrahın karşılaşması olası zarar hastanın zararının yanında daha az gözükmektedir. Cerrahların pek çoğu bu çalışma kapsamında, acil durumlar dışındaki operasyonları reddettiklerini belirtmişlerdir.

Belçika'da 1994 yılında yapılan bir çalışmada da HIV+ ve AIDS hastalarının uygun cerrahi yöntemlerle ameliyat edilmesi savunulmaktadır. Ameliyatının reddedilmesi nedeniyle erken ölen hastanın sorumluluğunu cerrahın nasıl taşıyacağı sorgulanmakta ve hastanın durumu ameliyata uygunsa cerrahların tedavi etmekle yükümlü oldukları savunulmaktadır. Böyle durumlarda, yazarlarınız da operasyon kararının hastanın operasyonu kaldırabilmesi kriterine göre yapılması gerektiğini savunmakta, önlemleri alarak ve özenle ameliyatın yapılmasını savunmaktadır.

Literatür taraması sırasında AIDS'li pek çok hastanın intihar ettiği, yaşam desteklerini sonlandırarak intihar etmek istediği yada ötenazi isteğinde bulunduğu ve bununla ilgili pek çok çalışma yapıldığı gözlendi. Bunlarda ülkelerin yasal durumu belirleyici olmakta ve legal yada illegal birçok hastaya ötenazi uygulandığı düşünülmektedir. Yapılan çalışmaların birçoğunda, bu konuda hastalara yararlı olacağı düşüncesiyle gerekirse ötenazi uygulanmasına sıcak bakıldığı belirtilmiştir. Hastanın bakımını sürdüren kişilerin bu tür uygulamalardan uzaklaştırılması için destek bakım hizmetleri verilmelidir.

Adalet ve Eşitlik İlkesi ;

Adalet ilkesinin yaşama geçirilmesinde ülkelerin sağlık sistemleri önemli bir belirleyen olmaktadır. Sağlık, kişiden kişiye değişen bir olgudur. Mutlak eşitlik mümkün değildir. Doğumsal nedenlerle başlayan, bireysel yaşam alışkanlıkları, yapısal faktörler, çevresel etkilerle süren sağlık düzeyi bir insandan diğerine değişmektedir. Sağlık gereksinimleri de, insandan insana ve toplumdan topluma sosyokültürel olarak değişebilmektedir. Sağlıkta eşitlik, bütün insanların eşit sağlık durumunda olması değil, bir ülkedeki ilgili yurttaşlara sağlık hizmetlerine eşit ulaşma olanağının sağlanmasıdır.

Sağlığın düzeyinin korunmasında ve yükseltilmesinde bireysel ve toplumsal sorumluluklar vardır. Sağlık düzeyinin yükseltilmesi, sağlığı geliştirme olarak değerlendirilebilir. Sağlık politikaları bireyin ve toplumun sağlık düzeyini geliştirmek amacıyla oluşturulurlar. Sağlıkta "eşitsizlik" kavramının ahlaki ve etik bir boyutu vardır. Sosyal devlet, bireyin haklarına ve toplumun tümüne değer veren bir anlayış gereği, tüm yurttaşlarına eşitlik ve adalet ilkesi doğrultusunda temel gereksinimleri karşılayacak oranda hizmet sunumundan sorumludur. Sağlık hizmetleri bireysel bir sorun değil toplumsal bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu devlet hukuki ve yönetsel düzenlemelerle yerine getirir. Sağlıklı yaşatmak için, devletin bireylere, gereksindikleri oranda, sağlık hizmeti sunumunu sağlık politikası olarak hukuki yönden düzenlemesi ve bunu yurttaşlarına temel düzeyde, eşit ulaşabilecekleri adil bir sistemle iletmesi gerekmektedir.

AIDS hastaları söz konusu olduğunda önyargılar nedeniyle bu eşitlik ve adalet duygusunun en başta sosyal ve kültürel açıdan zedelenmiş olduğu görülür. Pahalı ve sürekli bakım gerektiren bu hastalıkta tedaviye ulaşma şansı da çok boyutlu eşitsizlikler yaratabilmektedir. Tedaviye ulaşma şansı bulan ve bakım gerektiren safhaya ulaşan hastalar da sağlık ekibinin enfeksiyon korkusu ile karşılaşmaktadır. Bu konuda İngiltere ve ABD'de yapılan iki araştırmada, AIDS'in hemşireler arasında yarattığı korku ve endişe davranışları (tutumları) değerlendirilmiştir. FOA ( Fear Of AIDS) ölçeği kullanılarak İngiltere'de yapılan ilk çalışmada 365 hemşireye gönderilip, 82 yanıt alınmıştır. İlk çalışmada AIDS korkusunun nedenleri 7 grupta şöyle sıralanmıştır; AIDS'ten beni korumak için gerekli AIDS politikası desteği yok, AIDS'li hastanın kan ve vücut sıvıları ile temas korkusu, AIDS'lilere karşı olma, Ben AIDS olursam bana destek olacak kimse yok, yardımcı olmak için hizmet sunmadan yalnızca bakım uygularım, AIDS finansal bir yüktür anlayışı, AIDS'li biri için kendi değerimi niçin düşüreyim şeklinde korku ve endişe tutumu belirlenmiştir. İkinci Araştırma ABD'de 376 hemşireye soru kağıdı gönderilip, 84 yanıtla sürdürülmüştür. AIDS le ilgili politik düşüncelerin, kan yoluyla veya fiziksel yakınlık gerektiren bakım sırasında hastalıkla enfekte olma olasılığının, bir homoseksüele yaklaşma ve bakım etiği düşüncesinin korku ve endişe tutumunu yükselttiği gözlenmiştir. AIDS hastalığından korkma ile AIDS'li hastalardan korkma arasında paralel bir ilişki olduğu da bu çalışmada saptanmıştır. Bilgi ve sürekli eğitim bu korkuyu azaltacak ve hastaların daha iyi bakım almalarına yol açacaktır.

AIDS'lilerin kötülerden oluşan bir grup olarak cezalandırıldıkları düşüncesi son derece yaygın bir düşüncedir. Orta çağda hastalığı Tanrı'nın cezası olarak değerlendiren düşüncenin günümüzdeki yansımasıdır. Toplum içinde varolan ön yargıların mesleki etkinliği etkileyip etkilemediğini ölçmek üzere 102 hemşire üzerinde İngiltere'de bir tutum araştırması yapılmıştır. Dört bölümden oluşan bu çalışmanın sonunda hemşirelerde homofobi olduğu ve homoseksüel bir AIDS'li için evde bakımı üstlenmeden önce hastayla ilgili daha çok bilgi almak ve kabul sınırlarını daha dar tutmak istedikleri saptanmıştır. Gene İngiltere'de hemşireler arasında yapılan araştırmalarda toplumdaki yaygınlık oranında olmasa da saptanan homofobinin nedenleri ayrı bir araştırma konusu olarak irdelenmiştir. Hastanın bakımını yetersizleştirecek düzeyde hemşirelik hizmetleri sunumunu aksatan hemşire yakınmalarından yola çıkarak, burada saptanan yargılar değerlendirilerek hemşirelik eğitim programına yansıyacak öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır.

2- Bildirim Zorunluluğu

Mesleğinin kuralı gereği sır saklamakla yükümlü olan hekim, bulaşıcı hastalık taşıdığını teşhis ettiği veya taşıyor olabileceğini düşündüğü kişiyi ihbar etmekle yükümlüdür. Hekimin öncelikle toplum sağlığını düşünmekle yükümlü olduğu belirtilmektedir. Günümüzde AIDS gibi bulaşıcı hastalıkların yarattığı sorunlar, ihbarı zorunlu hastalıklar kavramını yeniden tartışmaya açmakta ve toplum sağlığı açısından hasta bireyleri ihbar etmenin çözüm değil problem oluşturduğu gözlenmektedir. Bu konuda öncelikle yasal durumu belirleyip sonra etik açıdan değerlendirme yaparak, hekimin hastasına karşı sorumluluğu, hekimin toplumsal sorumluluğu, hekimin diğer hekimlere ve sağlık personeline karşı sorumluluğu ve hastane yönetiminin sağlık personelinin tümüne karşı sorumluluğu başlıklarında değerlendireceğiz.

Yasal Durum ; Umumi Hıfzısıhha Kanunu 24-4-1930 tarihinde 1593 sayıyla kabul edilmiştir. Bu yasanın ikinci bölümünün 57. Maddesinde ihbarı zorunlu bulaşıcı hastalıklar sayılmaktadır.

57. md. den 96. md. ye kadar olan maddeler salgın ve bulaşıcı hastalıklarda alınacak önlemler, yetkili kurumlar, karantina uygulaması, kurumlararası işbirliği, bulaşıcı hastalıktan ölenlerin gömülmesi ile ilgili maddelerdir. Burada hepsini belirtmeden özetledik. 58. md. ise, Hekimlik yapan herkesin 57. md. de sayılan hastalıkları teşhis ederse veya varlığını düşünürse, takibeden ilk 24 saat içinde sağlık müdürlüğüne, sağlık dairesine ilgili kurum (hekim) bulunmadığı takdirde, polis ve jandarma karakoluna hastanın isim ve adresiyle birlikte tahriren veya şifahen haber verir. Polis ve jandarma,durumu ilgili yerlere bildirecektir. Bu yasanın 57.md.sinde sayılan hastalıklardan birini taşıyan kişinin yer değiştirdiğini öğrenen bildirmekle mükellef kişilerin bu değişikliği de bildirme zorunlulukları 60. md. de tanımlanmaktadır. TCK 282. Md. ise bu kanuna uygun davranmayanların cezai sorumluluklarını belirtir. AIDS'in ülkemizde de görülmeye başlanması ile birlikte 64.md nin verdiği yetkiye dayanarak bu hastalık da bildirimi zorunlu hastalıklar arasına alınmıştır. Fakat, gizlilik içinde sır saklama ilkesi ihlal edilmeden, isimsiz bildirim yapılmaktadır. Yasal olarak. Bulaşıcı hastalıklar arasında adı geçmediği için bildirilmemesinin TCK yaptırımı olmaması nedeniyle yasal cezai yükümlülüğü yoktur.

Hekimin Hastasına Karşı Sorumlulukları ;

Bireylerin özel yaşamlarıyla ilgili tüm bilgiler gizli tutulmalıdır. HIV + olmak da bu bilgilerden birisidir. Bu hastalıktan etkilenmiş bireylerin belirttiği gibi, hastalıkla uğraşmak, toplumun hastalıkla ilgili önyargılaıyla uğraşmaktan daha kolay, bulunmaktadır. Bu koşullarda bu kişisel bilginin gizli kalmasını istemek kanımca hastanın en doğal hakkıdır. Dünya'da AIDS'in getirdiği panik dalgası ve geometrik hızla artışının verdiği korkuyla bazı ülkelerde zorunlu kitlesel testler uygulanıp, AIDS'liler karantinaya alınmıştır. Özellikle gelişmiş ülkelerde ve saygın, iş- güç sahibi bireylerin(!) AIDS olması ile AIDS'in ve hastaların etik yönden tartışılması hız kazandı. Uygulamalar gösterdi ki, zorlayıcı tedbirlerle oluşturulan önleme yaklaşımları başarısız olmakta, bireyler gizlilik içinde hastalıklarını sürdürüp, bilgisizlik nedeniyle daha bulaştırıcı olabiliyorlar. Ayrıca bu zorlayıcı tedbirler, hasta bireyin "neden ben" psikolojisi bulaştırmaya yönelik eylemlerini, gizlenme zorunluluğunun getirdiği öfkeyle daha artırmaktadırlar. Burada zorlayıcı yaptırım yerine bireyin haklarına saygı temelinde bir yaklaşımın tüm ülkelerde benimsenmesinde, gelişmiş ülkelerde sık görülmesinin de etkisi olabilir. Fakir bir ülkenin halkında kısıtlı bir coğrafik bölgede görülen hastalık olsaydı, en acımasız zorlayıcı tedbirler o ülkeye, vatandaşlarına ve o ülkelerin yasa koyucuları tarafından hasta bireylere yönelik uygulanırdı kanısındayım. Neyse ki gelinen noktada, hekim-hasta ilişkisinin en önemli tamamlayanı olan insancıllığı olumsuz etkilemeyecek yasalar birçok ülkede benimsenmektedir. Bu bağlamda kişisel bilgilerin gizliliği de bir çok ülkede yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Birey istemezse açıklanması çok özel durumlar dışında yasaklanmıştır.

Hasta bireyler, fahişelik gibi bulaş riski yüksek uygulamaları sürdürüyorsa, hekim hastanın durumunu bildirebilir. Hastanın partneri durumu bilmiyorsa, kişi söylemesi konusunda ikna edilmeye çalışılır başarılamazsa burada etik bir dilemma vardır. Koşullara göre hekim vicdanının sesini dinleyerek en doğru yolu seçmeye çalışır. Özellikle partnerin sağlığından sorumlu hekim de aynı hekimse, ikilem daha karmaşıklaşmaktadır.

Sağlıkla ilgili bilgileri "bilmesi gereken kişinin bilmesi gerektiği kadar" ilkesi hekimler tarafından klinik duyarlılıkla birlikte sürdürülmelidir. Hastanın HIV + olduğunun uygunsuz biçimde deşifre edilmesinin hastanın prognozu üzerinde olumsuz etki yarattığı Türkiye ve dünyada rapor edilmiştir. Hekimler hastalarının AIDS bilgilerini gizli tutmalı, çok gerekli ise şifreli bazı işaretlerle belirtilmelidir.

Hekimin Toplumsal Sorumluluğu Mesleğinin kuralı gereği sır saklamakla yükümlü olan hekim, bulaşıcı hastalık taşıdığını teşhis ettiği veya taşıyor olabileceğini düşündüğü kişiyi ihbar etmekle yükümlüdür. Hekimin sır saklama ilkesi, medeni kanunun 24-25. md.leri ile ceza kanununun TCK 198. md. si gereğidir. Toplumun veya bireyin daha yüksek çıkarı için bu yasalar geçersiz sayılır. Umumi Hıfzısıhha kanununun 57. md.sine giren hastalıklar için sır saklama ilkesi geçersizdir. Burada, bireyin hakkı açısından durum ters gözükse de "toplum sağlığı" açısından gerekli olduğu savunulmaktadır. Hekim öncelikle toplum sağlığını düşünmekle yükümlüdür denilmektedir. Peki HIV + olduğu bilinen kişilerin bildirimi, etik bağlamında toplum sağlığı açısından nasıl değerlendirilmelidir. Türkiye'de uygulama da olan isimsiz kayıt bildirmenin uygun olduğu kanısındayız. Böylece hastalığın toplum sağlığı açısından denetimi ve kontrolü sağlanırken, hasta bireylerin hakları korunarak duyarlı bir denge sağlanmış olacaktır.

AIDS bağlamında "hastalarla değil, hastalıkla savaş" ön planda olmalıdır. Koruyucu hekimlik bağlamında yapılacak eğitim çalışmaları hastalığa karşı en büyük savaşım aracımızdır. Bulaş yolları bilindiğine göre, hastalarımıza bulaştırmamak için gerekli erdem ve sorumluluk duygusunu aşılamamız, onu hastalıkla savaşında desteklememiz, toplum sağlığı açısından zorlayıcı önlemlerden daha yararlı sonuç verecektir. Toplumun genel olarak AIDS konusunda bilgilendirilmesi, hasta bireylere ilişkin önyargılarının değişmesine ve bilgilenerek hastalıktan korunmalarına yol açacaktır.

Hekimin Öteki Hekimler ve Sağlık Personeline Karşı Sorumlulukları ;

Hastasının HIV + olduğunu bilen hekim bu bilgiyi hastayla ilgili diğer alanlardaki hekimlere vermeli midir? Birlikte çalıştığı (özel yada kamusal iş ortamlarında) yardımcı sağlık personeline sonucu açıklamalı mıdır? Bunlar oldukça tartışmalı etik sorun kümeleridir. Kural olarak sağlık personeli kendini korumakla yükümlüdür. Bununla birlikte hekim hastasını olumsuz etkileyecek yargılar oluşmasını en aza indirgediği koşullarda bu bilgiyi gizlilik içinde ve şifreli yöntemlerle açıklayabilir. Burada yine etik yükümlülükle koşulların değerlendirilmesi buna göre hastanın hakları ile sağlık personelinin haklarının dengede tutulması ve değer kayıplarına yol açmadan en uygun yolun saptanmasında hekimin vicdanı ve değer sistemi belirleyen olacaktır. Diğer hastalar söz konusu olduğunda, bulaşma konusunda önlemler alınarak durum açıklanmayabilir.

Hastane Yönetiminin Sağlık Personeline ve Hastalara Karşı Sorumluluğu ;

Hastane yönetimi hastalara ait bilgilerin gizliliğinin korunmasından genel olarak sorumludur. Hastalıkların gruplandığı dosyalar ve bilgisayarda tutulan kayıtlar, gizlilik kuralları açısından denetlenmelidir. Birçok ülkede hastane kayıtlarının bilgisayarlar aracılığıyla tutulması bu bilgilerin gizlilik sınırları ile ilgili sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu yönetimlerin sorumluluk alanındaki sorunlardan biridir.

Hekimler yasal olarak uymak zorunda oldukları gizlilik kurallarına uygun davransalar da bilgisayarlara girilen bilgilere o bölümde veya başka bölümde çalışan birisi kolaylıkla girebilir ve hastanın sex yaşamı da dahil olmak üzere tüm bilgilere ulaşabilir. Hastanenin hatlarına girmeyi başaran herhangi biri bile bu bilgilere ulaşabilir. Bu konuda hekimlerin gerekeni yapmasına karşın bir malpraktis uygulaması gibi sürmekte olan kriz çözümleninceye kadar, kuralların düzenlenmesini beklemeksizin etik yaklaşımlarla özen göstererek önlem almalı veya yönetimle uzlaşarak şifre kullanılmasını önermeliyiz. Yoksa, bilgileri yüklemeyi reddetmek daha uygun bir etik çözüm olacaktır.

Hastane yönetimi sağlık personeline sağlığını koruması için gerekli tıbbi araç-gereç ve fiziki yapıyı sağlamakla yükümlüdür. Sağlık personelinin kendini korumak için alması gereken önlemleri bildiği ve uyguladığı varsayılmaktadır. Korunmaya yönelik donanım sağlanmıyorsa o işlemin yapılmasını bekleme hakkı yoktur. Bu ortamda hastanın bilgileri gizli kalabilir. Türkiye'de uygulamada birçok hastanede bunların sağlanmadığını biliyoruz. Acil veya kronik sorunların çözümünde birçok kez sağlık personelinin özverisi devreye girmektedir. Böyle koşullarda hastane yönetimi personeline durumu bildirmelidir. Gereksiz önyargıyı yoketmek için sürekli eğitimle birlikte, sağlık personelini korumaya yönelik donanımın sağlanması etkin çözüm olacaktır.

Birçok ülkede laboratuara giden materyaller de uyarı yapılmasına gerek olmadığı ama cerrahlara bilgi verilmesi genel kabul görmektedir.

3- Etik Kuramlar Işığında Zorunlu HIV Testi

HIV testinin bazı koşullarda herkese zorunlu uygulanması toplum sağlığı açısından koruyucu bir yöntem gibi sunulmaktadır. Uzun süreli izlemlerinde ise bunun etkili olmadığı insanların testten kaçma yöntemleri geliştirdiği, bireylerin haklarına saldırı niteliği taşıdığı savunulur olmuştur. Kişinin vücut bütünlüğünü hafif de olsa bozarak kan alınmasına ve sonuçları psikolojik, fizyolojik birçok durumu değiştirecek bir testin zorunlu uygulaması halk sağlığı açısından korunmaya yönelik eğitimin sağladığı etkiyi yaratmadığı gibi kişi üzerinde olumsuz birçok etkisi olacaktır. Oysa mali yönden gideri daha fazla olacaktır. Ayrıca hasta ve insan haklarına aykırı bir eylemdir. Özerklik ilkesinin tümüyle çiğnenmesinin yarattığı değer kaybını karşılayacak etkililiği de saptanmamıştır.

HIV testinin + bulunduğu durumun farklı koşullar da ortaya çıkma olasılığı vardır. Bunlarda 1.si hastanın kendi isteği ile bu testi yaptırmasıdır. 2.si hastalanmadan olağan kontroller sırasında ortaya çıkmasıdır. 3. başka bir hastalık nedeniyle kişisel bağışıklık araştırılırken, 4. varolan hastalık belirtilerinin araştırılması sırasında HIV + bulunmuştur. Son olarak 5. durum hastanın talebi yoktur, sağlık personelinin kendini korumak amacıyla istemesi sonucu durum belirlenmiştir. Bu koşulların hepsinde önemli olan hastanın onayının HIV testi içinde alınmış olmasıdır. Şu andaki uygulamada rutin tetkikler içinde yer almadığından ayrıca sorulması önem taşımaktadır. Hastanın onayı varsa bu durumların hepsi etik açıdan uygun eylemdir. Hastanın rızası alınmadan gerçekleşen bir HIV+ sonuç varsa önce psikolojik destek sağlanmalı sonra sonuç açıklanmalıdır. Hekim yükümlülüğü açısından bu bilginin verilme yolu hastayla ilgili varolan belgelere uygun biçimde not edilmelidir. 6. olarak hastanın onayı olmadığı halde bir politika olarak uygulanmaktadır. Burada toplum sağlığının korunması, hastalığın yaygınlığının değerlendirilmesi gibi bir amaç saptanmaktadır. Fakat, bu konuda bir uzlaşma sağlanmış değildir. Etik alanında çalışanlar, belli koşullar dışında, zorunlu test uygulanmasına genel olarak karşı çıkmaktadırlar. Hukuksal açıdan bu konuda net bir sınıflama yapılmamıştır. Böylece zorunlu test sosyal, hukuksal ve etik boyutları olan, tıbbi olarakta anlamlılığı tartışma konusu olan bir uygulamadır. Bunun etik açıdan tartışılmasını kuramlara göre irdeleyelim

Kantiyen kurama göre ; Bireyin sorumluluk duygusu ve özgür istenciyle, içsel değerleri doğrultusunda tutum alışı önemlidir. İyiyi "iyi" olduğu için ödev yaklaşımıyla istemelidir. Araç - amaç ilişkisi eylemin niteliğine ilişkin bir değerlilik yaratmaktadır. Eylemin sonucu ne olursa olsun yola çıkarken saptanan amacın niteliği eylemin değerini belirler. Bireyin sorumluluk duygusu ve iyiye yönelik içsel değerleri güçlendirilerek yapılmayan, özgür istenç olmaksızın gerçekleştirilen eylem sonucu ne olursa olsun değersizdir. Zorunlu test uygulaması bu kurama göre kabul edilemez. Kişinin özerk kararı ile uygulanmalıdır.

Utilitaryen Kurama Göre ; Bu kuram en fazla kişinin iyiliğini sağlayan eylem en iyisidir diye tanımlanır. Bireyin içsel değerleri önemsenmez. Az sayıda olan insanların daha çok zarar görecek olması da, iyiliği çok olanların yanında ihmal edilebilir. Bu kuramda araç- amaç ilişkisi eylemin değerini belirlemez. Gerçekleşen eylemin sonuçları eylemin değerini belirler. Zorunlu testi bu kurama göre ele alırsak, eylemin sonucu gerçekten toplumun çoğunluğunun sağlık durumu üzerinde belirgin bir iyilik yaratıyorsa eylem iyidir. Zorunlu test grubun tamamına uygulanan ve çok az sayıda + vakanın partneri ve yakın çevresi üzerinde iyi eylem anlamına kavuşmaktadır. Genel populasyon açısından iyiyi tanımlamaz. Hatta özerkliğe müdahale anlamında sonuç olarak olumsuz etki yaratabilir. Eğitim bu açıdan da en değerli eylemdir.

Komunitaryen Kurama Göre ; Toplumu oluşturan her bir birey değerlidir. Tüm toplumun hep birlikte daha iyiye gitmesine yol açacak eylem en iyisidir. Burada da eylemin değerini tüm bireyleri daha iyi konuma hep birlikte ulaştıracak eylemin sonuçları önemlidir. Bireylerin içsel niyeti ve eylemin amacı önem taşımaz. Zorunlu testin böyle bir niteliği yoktur. Eğitimin ise toplumun tamamına bilgilenme yoluyla daha fazla iyilik getirme gibi bir etkisi vardır.

Liberal Kurama Göre ; "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sözüyle tanımlanan liberal görüş, zorunlu test kavramını "zorunlu" kavramından ötürü reddeder bunun ötesinde, özgür davranabilme ve bireyin kendi istenci doğrultusunda eylemde bulunabilmesi ve bu eylemin iyiye ulaşması değerlidir. Her bir bireyin kişisel özellikleri ve yeterliliği oranında iyiye ulaşmasından yanadır. Bu kurama göre de zorunlu test savunulamaz.

4-Değerlendirme ve Sonuç

AIDS olgusunda hekimin etik sorumluluğu, hekim - hasta ilişkisinde son yılların önde gelen etik sorun kümelerinden birisi olarak belirmiştir. Bu kümenin ötenazi, bilgisayar kullanımının getirdiği etik sorunlar gibi tıbbın diğer etik sorun kümeleriyle kesişen yönleri vardır. AIDS olgusunun sosyal, hukuki, teolojik, felsefi, bilimsel boyutlarda tartışılan yönleriyle de etkileşen hekimin etik sorumluluğunu sınırlayarak tartışmaya çalıştık.

Etik açısından yansıtıcı bir olgu olarak HIV/AIDS hastalarıyla ilişkiler bağlamında hekim sorumluluğunun sınırlarının geniş olduğunu gördük. Bireysel (hastanın, yakınlarının) ve toplumsal bilgilendirme veya eğitimin en önemli sorumluluk olduğunu saptadık. Kanımızca, AIDS'le ilgili politikaların saptanmasında ve uygulamaya yansımasında hekimlerin sorumluluğu vardır. Bu nedenle, korunma önlemleri konusunda ilgili kişilere ücretsiz destek sağlanması, sır saklama ilkesinin güvencede olması, AIDS'li hastaların haklarına saygı, zorlayıcı değil insancıl önlemler alınması, sağlık sunumunda görevli personelin endişesini giderici önlemler, hizmetiçi sağlık personeli eğitimi gibi konuların yaşama geçirilmesi hekim sorumluluğunun bir bölümüdür. Hekimler, tıbbi etiğin ilkelerini etik kuramlar ışığında değerlendirerek yaşama aktardıkları sürece vicdanlarının yol göstericiliğinde, sorunların aşılacağına inanıyoruz.

Türkiye'de konuyla ilgili hekimler, hukuki düzenlemeler konusunda dünya da yaşanan deneyimlerden çıkarsamalar yaparak, iyi bir hukuksal düzenleme yapılması için uygun yönlendirmeler yapmış ve bildirim zorunluluğu hastaların değil hastalığın takip edilmesine olanak verir biçimde düzenlenmiştir. Uygulamada ise olumsuz örnekler gözlenmektedir. Eğitim ve hekimlerin sorumluluklarını kavramaları, toplumsal önyargıların değişmesinin öncül belirleyenleri olacaktır. Hastanın "hekiminden beklediği insancıllık" sorunları çözecek anahtar olacaktır.